Meşhergâh

NUR YÜZLÜ GÜL TEBESSÜMLÜ EFENDİMİZ

NİCE YÜZ BİN MİNAREDEN ADI OKUNMUŞ
ARZ-U SEMÂDA AYAK İZİ VE YÂD’I KALMIŞ
ÖPÜLESİ KADEM-İ PÂK’İ YERDE TAŞLANMIŞ
MELEK ALKIŞLAMIŞ GÖKTE BAŞI TAÇLANMIŞ

YOKTAN VAR EDİLMEK
VAR EDENLE TANIŞMAK
O’NUNLA SONSUZ BULUŞMAK
ŞEYLERİN EN GÜZELİDİR.

kızıl goncalar } dailymotion.com/kurannuru

>> izle Dailymotion

>> izle Dailymotion

>> izle Dailymotion

>> izle Dailymotion

>> izle Dailymotion

>> izle Dailymotion

IŞK عِشْقْ AŞK IŞIK ÂLEMİ
* Kuantum diyorlar.
* Atomlar sıçrıyor ve gizleniyor diyorlar.
* Dağlar ve dünya gibi (Neml/88) atom altı parçacıklar yerinde durmaz (Araf/143); Sânî ile ilinti kuramıyorlar.
* Cisim problemleriyle oyalanıyor, orman karanlıklarına dalıyor, ölüme (ve Sahibine) son verip sonsuz hayatı elde etme sevdasıyla yanıp tutuşuyorlar.
* Her şeyin ardında bizi dinleyen ve izleyen bir şey veya biri var diyor, Görünmez’i çözemiyorlar.
* Belirsizlik olasılık ve tesadüften de söz ediyorlar.
* İmhal eden ihmal etmez, (لَنْ تَرٰين۪ي cisim ve sicim perdesini kaldırmadan O, Araf/143) kendini göstermez, el de çekmez bilemiyorlar. فَاَمْلَيْتُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثُمَّ اَخَذْتُهُمْ۠ Rad/32
* Pozitif negatif içindeki zıt ihtimalleri sınırsız Bir Bilen var düşünemiyorlar. عَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ Bakara/216
* Kuantum mikdardır, takdîrdir, parametredir; MUKADDİR’i takdir edemiyorlar. وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ Zümer/67
* Her zerre ve dalgacık NUR deryasında tecellîdir fark edemiyorlar. اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ Nur/35
* O, خَلَقَ فَسَوّٰىۙۖ var edip şekil veren, قَدَّرَ فَهَدٰىۙۖ ölçü verip yönlendirendir inanamıyorlar! Ala/2-3,

SINIRSIZ OLASILIKLAR TALEP VE TERCİHLER; UKBÂ جَنَّاتُ عَدْنٍ ADN CENNETLERİ (Tevbe/72, Kehf/31)
SINIRSIZ OLASILIKLAR TALEP VE TERCİHLER; DÜNYA KUANTUM CENNETLERİ Şubat 2024

İhtimaller her an ihtimalleri doğurur
İhtimaller kendince tercihlere konu olur
İnanç ve niyetle her biri bir can bulur
Sıradan ihtimaller bile birer salihat olur
Bütün ihtimaller sonlanır son bulur
Seçenekler tercihler sonsuzluk olur.
Mart 2024

>> İzle Dailymotion

>> İzle Dailymotion

>> İzle Dailymotion

AYASOFYA’DA İLK CUMA NAMAZI – GÖNÜL FETHİ ÇAĞI








2020-2021 eğitim öğretim yılında okutulacak BİLGİ KURAMI üzerine çalışma sayfası >> bilgikuramı

DİN-BİLİM-KUR’AN-MUCİZE BİLGİ KURAMI Din Kültürü 2020-2021 cepdersdin




BİLGİ KURAMI Din Kültürü 2020-2021 cepdersdin







VARLIĞA ÜÇ BAKIŞ Bilgi Kuramı Din Kültürü cepdersdin 2019-2020






DİRİLİŞE DÖRT BAKIŞ Bilgi Kuramı Din Kültürü cepdersdin 2019-2020





ALLAH’IN VARLIĞI Ağustos 2018

DİRİLİŞ Ağustos 2018































KADER Ağustos 2018

OYNATMA LİSTESİ LİSE DİN KÜLTÜRÜ ÜNİTELERİ TAMAMI
(Fon müzikli ve Sesli anlatımla) (9.Sınıf enstürümantal)

zihinden kalbe Mir’at-Adese14 18.03.2018 drmavi

HAYAT ÜZERİNE 

HAYATTAN EN ÇOK ŞİKAYET EDENLER KENDİLERİNE AİT SORUMLULUKLARI HAYATA YÜKLEYEN VE HEP ONDAN BEKLENTİYE GİRENLER.

HAYATTA BİR ŞEKİLDE ÇEKEN KÜSEN VE HEP ACI HEP KAHIR DİYENLER HAYATIN KENDİLERİNE PEŞİN KARŞILIKSIZ VERDİKLERİNİ, DERTLERİN  HİKMETLERİNİ VE EBEDEN VERECEKLERİNİ GÖRMEYENLER.

HAYATTAN HER ŞEKİLDE FÜTÛRSUZCA KÂM ALAN DİĞERGÂMLIK BİLMEYEN ÇAKIRKEYİF TENPERVERLER EBEDİ HAYATLARINI BURADA TÜKETENLER

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اسْتَجٖيبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيٖيكُمْ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهٖ وَاَنَّهُ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ayet: “Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” Enfal/24

 الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ

Ayet: “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” Mülk/2

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

Ayet: “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı!” Ankebut/64

“HAYAT” Allah’ın subûtî sıfatıdır. Yani zâtî; (Vücûd Kıdem Bekâ Vahdâniyet Muhâlefetün lil-Havâdis ve Kıyâm binefsihi gibi) kendisinden başkasında örneği bulunmayanlardan değil. Bknz >> ihlas suresi

Kuşkusuz biz “Hayat” dan şikayet ederken “Hayy” ve Hayatın sahibi olan Allah’tan şikayet etme niyetiyle yapmıyoruz bunu. Nitekim bir valiye kızmış olsak bile Allah’ın “VÂLΔ ismine kızmayı düşünmüş olmuyoruz. Bunun gibi “MÜMÎT” kavramını kullanarak O’nu hatta Azrail’i hedef almıyor aradaki zahirî perde sebeplere yoğunlaşıyor iradeleri ve ihmalleri sorguluyoruz. Sonunda vade dolmuş takdir böyleymiş demeyi de ihmal etmiyor sonra da hayatın akışına uymaya çalışıyoruz..

Böyle bir konu açmamıza sebep olan şey aslında her insanın paydası ortak noktası olan bir şey! Bedenimizden ruhumuzdan çevremizden, ekonomik ve sosyal olaylardan olumsuz etkilendiğimiz konulardan, bizi aşan konularda doğanın seyrinden zaman zaman rahatsızlığımızı ifade etmiş oluyoruz. Bazen şikayete vardırabiliyor kimi zaman da hem kendimize hem de çevremize zarar verebilecek boyutlara ulaşabiliyoruz. Psikolojiler alt üst yuvalar paramparça huzurlar tepe taklak olabiliyor.

Memleket içi ve yakın çevresinde iki üç asırdır yaşadıklarımızı düşünelim. Bu coğrafyada ve kültürde kavlanmış harlanmaya hazır kuşağın insanlarıyız. Arabesk akımlar ve söylemler de tuz biber olunca “Ben yoruldum hayat” lar hemen bir damarı yakalayıveriyor; hemen her bireyde canlanmaya hazır pusmuş bekleyen o melankolik damarı…

Kur’an eczahanesinde olmaz mıydı hiç damardan yananlara verilecek bir reçete? Derken… diye düşünürken bu şarkı sözü dilde tebellür etti, gitmiyordu inat etti… Bel bükük içte hicran yük… Ben yoruldum artık dedi dil, sus dedi oradan gönül! Ya Hayy de! İnşirahla inşirahlan! Bu gerek! Elem neşrah leke sadrek! Dedi mürde gönüllere gülerek!..

Peygamberlerin hepsi insan ve hayat için birer hayat kaynağıdır. Hepsi hayat mürşid ve muallimi.

Hz.Yakup nasıl da hayat ve evlat hasret ateşiyle yanmış yıllarca. Hasta haliyle Hz.Eyüp. 950 yıllık çileli hayatıyla Nuh’un örneği yok. Hayata hiç bir zaman ben yoruldum diye şikayet etmemiş, o son damlada acil yardım talebinde bulunmuş o damla tufana denk düşmüş.

Hz.İbrahim hayatın yakan ateşini zaten çöllerde yaşamış yudumlamış hep yanmış.

Yanmışa ateş ne yapmış.

Mevlası ateşi serin selamet kılmış.

İbrahim hep hem yanmış hem koşmuş!

İbrahim oraya git!

İbrahim buraya gel!

İbrahim eşini bebeğini çöle bırak!

İbrahim arkana bakmadan vazifene bak!

İbrahim çöle dön bina yap!

İbrahim oğlunu kurban et!

İbrahim putperestlikle mücadele et!

İbrahim hadi ateşe gir!

Biz hayatın hayat sunan Peygamberlerini hiç okuyup içselleştirmiyoruz gerçek hayattan ebedi hayattan uzak başımıza ördüğümüz kendi hayatımızdan yakınıyoruz.

Peygamberimizin bu konudaki tutumu etüd edimeli modellenmeli. O Makâm-ı Mahmûd’da bir Habîb-i Mahbûb olduğu halde 23 yıllık Nübüvvet hayatında çekmediği çile kalmamış gibidir.

Mekke’de müşrikler Ebû Cehil Ebû Lehepler, Medine’de münafık ve yahudiler, ittifak halinde hepsinden boykot kumpas ve hücumlar…

Aile, dost ve arkadaş çevresinden, toplumundan gelen problemler. Hicret gibi çetin sorunlar. Her alanda uzman gibi; Nübüvvetin konuları dini tebliğler, liderlik, devlet başkanlığı, komutanlık ordu işleri, hakimlik, ekonomik konular, toplum alanları ihtiyaçları ve sorunları baş danışmanlık, ülkeler kabileler arası diplomasi, din temsilcileriyle meşguliyetler…

Ailevi uğraşlar, yakınlarından vefatlar, Ümmetin derdiyle gece namazda sabahlamalar, bir küçük hücrede yarı aç tam aç günler, bir kilim bir döşek bir kaç kap kacak hayatında hastalık çekerek ebede göç etmeler.

Sadece şu ardı ardına yaşanan 3 olay kafi gelecektir. 

3 yıl Boykot yılında Müslümanlar her haktan mahrum bırakılmış yarı açık hapishane hayatı yaşadılar ve bazen yerde buldukları bir deri parçasıyla hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Hayat acılarının toplumsallaştığı bir aşamaydı.

Hüzün senesinde Efendimiz, içerdeki dinamiği hayat sütunu eşi Hz.Haticeyi dışardaki payandası ve tek müdafii amcası Ebu Talib’i kaybediyordu. Hayat acılarının aileyi vurduğu kalbi yakıp kavurduğu aşamaydı.

Taif yolundaki hayat!. Hayatta ne olursa olsun, kulluk görevi de Nübüvvet misyonu da, hayatın nefes zincirinin son halkasına gelinceye, hayat ışığı tahtaya dayanıncaya kadar sürdürülmeliydi.  Işık Taif’e taşındı sunuldu, hüsn-ü kabul görmedi. Hakaret etti kovdular, yetmedi çocukları ve ayak takımını kullanıp yollarına gül dökülesi ayaklarını taşladılar. Hayat acılarından ve kendinden geçmenin hayat sahibine yönelip hayatı acılaştıranlar için dua etmenin ibretli aşamasıydı.

Hayattan ve mücrimlerden değil, istiğfarla halinden şikayette bulundu; içlerinde kalıp dayansa anlatsa mıydım demek istiyordu. Bir de melek gelip emret cezalandırayım teklifinde bulununca: “İstemem! Arkalarından inançlı ibadetli nesillerin gelmesini isterim” demişti.

Hayatımın en zor günüydü demişti her zora dayanan Nebi. Hayat unutmaz bir gün yaptığın iyiliğin karşılığını verir derler. En zor günlerin atiyyesi de o derece büyük olur. İkram-ı İlahi üst üste gelmişti. Yusuf memleketlisi Addas onu tanımış hayatı nurlanmıştı. Bazen hayatta bir insana iman taşımak için taşlanmak bile gerekebilirdi. Yolda Nusaybin cinleri Nebiyi dinlemiş onlar da iman sahibi olmuşlardı.

Döndüğü Mekke’de Taif’ten farksız hayat çileleri yine onu bekliyordu. Ama bir şey daha vardı; Hicret öncesi yerde çekilen bu hayat acılarına karşı adeta gökte ödül töreni düzenlenecekti. Nasıl alkış tutacaktı melekler kim bilir? Muhammed’e (S.A.V.) hoş-âmedî خوش آمدی edeceklerdi. Cemalullah ile müşerref olacaktı.

Acılar diyarı yeryüzünde olduğu gibi ödüller diyarı göklerde de Ümmetini düşünecek; Amenerrasulü ile başlayan ayetleri, namazı, affı, cennete girmeyi; semadan ayrı bir hayat nefesi ihyâ soluğu taşıyacak ve sunacaktı vefalı Nebi.

Hayattan şikayet etme, eza edenlere ve kadere küsme, çekilip acılarını yaşama hatta hayatına kastedenlere dönüp hesap sorma gibi davranışlar O’ndan uzaktı. (Zatına yapılanları affeder hukukullaha ve hukuku ıbadullaha giren konularda “Kızım Fatıma da yapsa!” duruşunu sergilerdi.)

O “Hesab” insanı değil “Belağ” insanıydı. (Ra’d/40) Ne hayat rahatlığı ne de intikam hesapları içinde oldu. Kur’an O’na bunu söylemişti. O Kur’an’ı hayat olarak yaşayandı. Hiç O hayatından şikayet mi ederdi? Hayatta ise insan, kalbi hayatı da sönmemişse, hayatta olanlara -bırakın hayatları söndürmeyi- hayat taşımak zorundaydı.

HAYAT şu 3 yönüyle sevilmeli kıymeti bilinmeli

1-Allah’ın güzel isimlerinin tecellisine en saf parlak şeffaf kirsiz tertemiz ayna. (Çirkin acı görülen her şeyde çok iyi güzel semereli yüz vardır. Ayrıca hayatı kirleten kötü hayat yaşayanlardır. Acı görülenler ebedi hayat yatırımlarıdır. Bknz. >> https://kurannuru.wordpress.com/farkliyaratilisbela/)

2-Hayat, ahiretin tarlası ticaret pazarı eğitim alanı. Kısacık ömürde iman ibadet ve iyiliklerle, hayatta başa gelecek sıkıntılara sabır ve vazifelerle sonsuz cenneti kazanma fırsatı.

3-Hayattaki kötülükler acılar dertler zulümler vb. olumsuzu olumluya çirkinliği güzelliğe kötülüğü iyiliğe çevirme mücadelesi verme insanı en cevval aktif hale getirme adına avantaj ve fırsatlardır. Şeytan ondan kaçıp Rahman’a sığınma, günah iradenin kavgasını verip sevaplara yönelme bulaşınca tövbe ile arınma, açlık nimetin hastalık sıhhatin başarısızlık başarı için çalışmanın değerini anlama vb… işlevini görürler. Günahlar kötülükler konusunda baş mazeret  olarak baş vurulan nefis bile enfes bir hayır kaynağı olabilir aslında. Herkesin kendinde gördüğü veya başkasının gördüğü kötü bir karakteri iyi anlaşılsa yöntemince yaklaşılsa nasıl olumlu potansiyel olabileceği görülür. Bu yüzden çocuklarda görülen çoğu olumsuz davranışlar uzmanına müracaat edilerek zamanla olumluya çevrilebildiği rahatlıkla gözlenir. Hayatın bunca zorlukları acıları olmasaydı bunca bilim dalları ve de teknoloji gelişir miydi?

Hayatta zulüm kötülük acılar ağır basıyorsa öbür kefesinde iyiler ya yok ya da iyi çalışmıyorlar demektir.

İnşirah sayfasına bakınız. Hayatın zorluklarıyla nasıl baş edilebileceği ve yüklerinin insanın sırtından nasıl kaldırılıp ruha huzur ve genişlik verileceğinin ipuçlarını yakalamaya ve uygulamaya çalışınız. 

Son ayette dendiği gibi, hep Sohbet-i Canan’da, iş üzerine iş takibinde, arada boşluk bırakmamacasına, “Ben yoruldum hayat!” demeye fırsat bulamadan, “Hel min mezîd” kuşağında, “Meğer ben ölmüşüm!” dediğinizin farkına varabilecek şekilde, Hak yolunda faal olma mesajını çıkarınız.

Bir de şu sayfaya bakınız! https://kurannuru.wordpress.com/iccanlilik/

drmavi diğer yazılar yazilardrmavi-1/ yazilardrmavi-2/

zihinden kalbe Mir’at-Adese 12 22.11.2017 enis celis
ISTIRAP VE DERTLERE HASTALIK VE BELALARA ÖZLÜ BAKIŞ
( Öz özet ama çok yönlü ve derin yorum)

PÂRE PÂRE OLMADAN
HÂRE GÜL OLUNMAZ
NÂRE KÜL OLMADAN
YÂRE KUL OLUNMAZ

Allahım! Katındaki en makbûl en mahbûb hâl ile hâllendir.

لا تحزن إن الله معناTasalanma Allah bizimle beraberdir. (Tevbe/40)

“يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَّكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ وَإِن تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ”

“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının tedbirli olun. Ama affeder, kusurlarını örter hoşgörülü ve iyi davranırsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Tegabün/14)

DERT-HASTALIK. İRADEMİZİN PAYI VAR KENDİMİZE YÖNELMELİ

İnsanın kendini irdelemesine sorgulamasına eleştirmesine, hata ve kusurlarını görmesine; sonucunda da tövbe istiğfar ve dualarla Hakka yönelmesine, samimi yakarışlarla kalbinin incelmesine, ruhta huzur bulmasına vesile olur.

DERT-HASTALIK GÖRÜNEN ACI BİR YÜZE ASLINDA GÖRÜNMEYEN PEK ÇOK GÜZEL YÜZE SAHİPTİR

Bilinmelidir ki eşya ve hadiselerde her varlık ve olayda bir zahiri dış yüz vardır bir de iç. Denir; sana bakan yönü bir iken Allah’a bakan yönü bindir.

Kader konusunda da; insan görünen bir sebebe takılır ve hata da edebilir. Oysa kaderin derin kapsamlı bakışları ince anlamlı tecellileri vardır ve adalet rahmet ve hikmetle hükmeder. Biri hırsızlık yapmamıştır hırsızlıktan hüküm giyer. Vakıada ise söz gelimi bilinmeyen  bir zulmü vardır. Bu sebeple halk dilinde “Kimsenin yanında kalmaz veya alma mazlumun ahını…” denir.

Dışarıda görünen, göze takılan bir sebep anlam amaç sonuç varsa aslında görünmeyen fark edilemeyen pek çok yönü her yönünde sayısız mana ve hikmetleri bulunmaktadır.

Bir ayet güzel bir bakış açısı kazandırır: “Güzel ve hayırlı gördüğünde şer olabilir. Şer kötü görürsün ondan hayır çıkar” (Bakar/216).

Yine halka mal olmuştur: “Vardır bunda da bir hayır-hikmet, Allah hayra çıkarsın” deriz.

Ne güzel veciz bir söz: “Çirkin ve kötü görünen her şeyde bir vechi-Rahmet cihet-i Nimet vardır”.

DERT-HASTALIK, HAYAT VE AMAÇ FARKINDALIĞINI SAĞLAR GAFLETİ PARÇALAR

İnsana varlıkların üstünde en mükemmel duyu, duygular ve ebede yakışır bir sermaye verildiği halde; sağlıklı kişi hasta, zengin kimse fakir, genç olan yaşlı, mutlu iken dertli hale geliyor, geçmiş ve geleceğin dertleri peşini bırakmıyor, ömür sermayesi tükeniyor, her doğan ölüyor.

Belli ki insan dünyada keyif sürmek için başıboş amaçsız bulunmuyor. Ebedi saadetini kazanması gerekiyor.

Eğer zorluk hastalık hüzün olmazsa, sağlık servet ve zevkler gaflet verir, dünyayı hoş ahireti boş gösterir. Ölümü kabri hesabı unutur. O ömür sermayesini boş yere tüketir.

Bu noktada hastalık ve acılar sadık nâsih ve mürşid olur, uyandırır: “Ölümsüz ve başıboş değilsin, vazifeni unutma, hayatın elindeyken uyan, gideceğin yere hazırlan!” der.

Dünya fani insan fani; o fani bu faniyi bir gün kapı dışarı edecek, mümkün mü aksi? O seni terk etmeden kalben sen onu terk etmeye bak.

İşte dertlerin ölümsüz olmadığını ve Sahibini hatırlatıyor, ebede yönelik vazifelerin konusunda sana yardım ediyor; seni sana bırakmıyor intibaha getiriyor.

Hem ümitsizlikten hem de gaflete dalmaktan kurtarmak ve kulunu korku-ümit dengesinde tutmak için Allah eceli gizli tutmuş.

Mümin her an ukbaya yönelik ve duyarlı olmalı. İşte bunu sağlayan dert ve hastalıklar hem ölümü hatırlatır hem gafleti dağıtır hem de ahirete hazırlatır. Dert hastalık süresince belki de ebedi seneleri cenneti kazanır.

Seni uyarana ebedî gelecek hazırlayana şikayet değil şükret!

DERT-HASTALIK, HAYATIN FAYDASIZ GEÇMESİNİ ÖNLER SEMERELENDİRİR

Hayat sermayesi, rahat gaflet zevkü sefa ve lezzetler icinde hem çabuk hem de semeresiz tükenir gider.

Hastalıklar ve sıkıntılar, günleri saatleri hatta dakikaları hem genişletip uzatıyor hem de iki dünyada da çok yönlü kârlı faydalarıyla meyvelendiriyor. Şikayet değil şükret.

DERT-HASTALIK DAKİKALARI İBADET SAYILIR

Şartların zorluk gönlün derinlik derecesine göre, meşakkatli dakikalar, ibadet dakikaları, saatleri, hatta günleri olarak kabul edilebilir.

İbadet, müsbet anlamda olur; namaz oruç gibi.

Menfî anlamda ise haramları terk etmek ya da hastalık bela ve musibetlere karşı sabretmek şeklinde olur. Kuşkusuz bu, irademizi ve vazifemizi yapma sorumluluğumuzu kaldırmaz.

Ayrıca ağır hastalık zamanında Farzı mümkün olduğu kadar yerine getiren tevekküllü bir hastanın nafilelerin yerini, o hastalık hali tutabilir, boşluğunu doldurabilir. Şikayet değil şükret.

DERT-HASTALIK, DUA İÇİNDİR. DUA DERT-HASTALIK İÇİN DEĞİL.

Yani sen dua et diye o dert ve hastalık tenezzül buyuruluyor, bir fırsat lutfediliyor.

O dert ve hastalık duaya sebep oluyor.

Duanın bizzat kendisi hasbi bir ubudiyet olduğuna göre, dert ve hastalık süresince en halis kullukla başbaşa kalıyorsun.

Bu durumda derdim hastalığım kalksın diye dua etmek aslında ibadet vaktim olan duam kalksın anlamına geliyor.

Kendi dertli halli dua etmelerin kalksın diye dua etmiş oluyorsun.

Ne kadar uzun dert ve hastalık varsa o kadar o uzun duanı dinleyenle kabul edenle başbaşa kalmış oluyorsun.

O sanki bende kal der gibi tecelli ediyor.

Seninle kalmak istemiyorum deme durumuna düşmüş oluyorsun.

Hep O’nda kalmak istemez misin?

Adeta Hz.Musa’nın Rabbiyle söyleşini uzatmak için elindeki bir Asa’nın belki bin hikmetini açıklama coşkusunu yaşaması gibi.

Konu yanlış anlaşılmamalı.

Dert hastalık istenmez ve derman arama şifa için dua etme Dinin emridir.

Bilindiği gibi Allahümme işfi ve enteşşafi…. duası gibi.

Hem beden hem de ruh sağlığı ve temizliği adına şu dua da manidardır. Allahümme inni üridel afve vel-afiyete. Hem af hem Afiyet istiyorum ya Rabbi!

Burada amaç derinlerdeki Halık ile derin ihlas bağını kurabilme hassasiyetine ve şekva edercesine ve hikmetini düşünmeden israrla bir an önce istediğinin gerçekleşmesini isteme durumuna dikkat çekmektir.

Nitekim demez miyiz; Allah her duayı işitir cevap verir kabul eder ve verir.

Ama hikmetiyle ya aynen kabul eder verir ya da farklı şekilde en layık olanı verir.

Veya hemen istediğini verir ya da orta ve uzun vadede, sana en muvafık olanı seçer verir.

Ya da burada değil ebedi alemde verir. Kendi duanı kendin kaldırmak istemeyeceğine göre anla ki (Zahiren kabul edilmemiş verilmemiş görsen bile) esas karşılık ahirette verilir.

Dert ve hastalığın, duanın vakti olduğunu bil.

Duanın neticesinin illa acilen şifa olması gerektiği fikrini zihninden sil.

Ferahlık ve şifa gelirse onu da Rahman’ın fazlından bil!

DERT-HASTALIK, İHLAS İKSİRİ-DUA MAYASI GİBİDİR

Ramazan orucu zengine açlığı hem de yapmacıksız tattırır.

Hastalık ve dertler, kibir riya gaflet gibi duyguları sıyırır alır. Acizlik ve zayıflık, hasbi rol alır.

İçten samimi yakarış başlar. Ve insan belki de o güne kadar bu kadar yürekten Mevlasına böyle acizlik ve çaresizlik diliyle yakarışa geçemediğinin farkına ve tadına varır.

Ayet “Eğer duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var” der. Bu hassas halinle kabul kuşağına yükselmiş oluyorsun.

Dert ve hastalık, acz ve zaaf diliyle kabule en yakın halis bir duanın esas sebebidir.

Zorluk ve meşakkat oranında karşılık var sabret. Şikayet değil şükret.

DERT-HASTALIK NEDEN ŞİKAYETE KONU EDİLMEMELİ

İnsanın bedeninde ve dünyasındaki hiç bir şeyde mülkiyet hakkı yok ki ondan şikayet etsin. Her şeyin tek sahibi ve Maliki Allah’tır. Mülk sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.

Şikayet, hakkın verilmediği veya elinden alındığında olur. Hangi şeyi sen var ettin ki sahipleniyor yokluğunda tepki gösteriyorsun. Sana peşin ve karşılıksız verilen her şey Rahman’dan birer lutuf ve ihsan. Ve de sonsuz cenneti kazandıracak birer ikram.

Geçmişte verilenlerin hakkını tam verdin mi, Allah’ın hakkını verdin mi, şükrünü ve vazifeni ifa ettin mi ki şikayetinle dert ve hastalıkların avantajını aleyhine çeviriyorsun?

Sahip olduğun yararlandığın onca nimet dururken, eksilen ertelenen görünüşte zarara dönüşen bir iki tanesiyle şikayet ediyor küsüyor uzaklaşıyorsun.

Üç şerefeli minare örneğindeki gibi kendini orta şerefede kabul et.

Nimetler noktasında daha çok aşağıya; senden daha az nimete sahip olanlara bak.

Dert ve hastalıklar noktasında daha çok yukarıya; senden daha çok bela ve musibete maruz kalanlara bak.

Bunların aksi pozisyon alırsan, esas o zaman esas dert ve musibete düşmüş olursun.

Dertlerine izin ver vazifesini yapmasına müsade et sabır ve dua ile ona ve onu takdir buyurana câr-u ahbab ol!

Senin hakkın şekva değil şükürdür, sabırdır. Mülk sahibine teşekkür ve tevekküldür.

DERT- HASTALIK, MEVLA’NIN GÜZEL İSİMLERİYLE SENDE İŞLEDİĞİNİ GÖSTERİR.

İki bakış açısı var:

Birincisi:

– Allah’ın güzel isimleri vardır. Güzelin aynası güzeldir.

Güzelin güzelliklerini gösteren ayna güzelleşir.

Esma’ya en mükemmel ayna insandır.

Bu sebeple o en güzel ayna insanın başına o güzelden ne gelse, güzel olduğu gibi; hayatın başına dahi ne gelse, hakikat noktasında güzeldir. Çünki güzel olan o Esma-ül Hüsnanın güzel nakışlarını gösterir

– Sanki sen bir modelsin. Mülk sahibi vücudunda sahip oldukların üzerinde tasarrufta bulunuyor. Sana farklı renkler sanat estetik ve menevi biçimler kazandırıyor. Seninle kimsenin olamayacağı kadar yakın ve alakadar oluyor.

Dereceler rütbeler veriyor şeref madalyaları nişanlar takıyor.

Sen akan bir nehir durmadan sende Esma nakışları cilveleniyor.

Açlık çektiğinde nimetlendiğinde “Rezzâk” seni doyuruyor.

Hasta olduğunda ‘Şâfî” ismiyle imdadına koşuyor.

Günah ızdırabında kıvranırken Tevvâb”, “Gaffar” isimleriyle huzur veriyor.

Daraldığında kaygılandığında elemlere gömüldüğünde “Bâsıt” ismiyle gönlüne ferahlık ve huzur gönderiyor.

Zulüm ve haksızlıklara maruz kaldığında “Adl” isminin kanatları altına alıp “Sabûr” ve “Veliyy’ ismiyle sekîne veriyor, hangi halde isen o hal içinde “Hakîm” ismiyle sana ne kaderler hikmetten perdeler örüyor.

Şikayeti bırakıp şükretsen, o perdeyi aralasan bir,

Ne sevimli hikmetler, Duruyor göreceksin bir bir.

İkincisi:

– Tekdüze sağlık içinde geçen hayatın aynalık yönü eksik kalır, kıymeti düşer ve lezzeti tam anlaşılmadığı gibi sıkıntı dolu acı bir hayata dönüşür. Sıkıntı ise sefahete açılan kapı gibidir.

– Değişimler içindeki monoton olmayan aktif hayatta ise, donuk duygular canlanır, zorluklarla mücadele edilir, ömrün kıymeti hissedilir, lezzeti ortaya çıkar.

– İstirahat döşeğinde yaşayan işsiz zengin biriyle, sıkıntılı uğraşlar içinde çalışan bilinçli yoksul birini etüd edersen bu farkı görebilirsin.

DERT- HASTALIK, MEVLA’NIN RAHMETİNİN SENİ HUSUSİ ZİYARETİNE VE KUCAKLAMASINA VESİLE SAYILABİLİR

Bunu (Manası Allah’tan lafzı Nebi’den gelen) bu kudsî vb. hadis-i şeriflerden çıkarabiliyoruz. Bilindiği gibi “Nerede olursanız o sizinledir, içinizden geçenleri bilir, şah damarınızdan yakındır, kişi ile kalbi arasına girer” gibi ayetler de vardır.

“Allah Teâlâ kıyamet günü buyurur:

-‘Ey Âdemoğlu! Hastalandım beni ziyaret etmedin.’ Âdemoğlu

-‘Ya rab! Seni nasıl ziyaret edebilirim. Sen âlemlerin rabbisin.’ diyecek. Allah ona

-‘Bilmiyor muydun, filan kulum hasta oldu, sen ise onu ziyaret etmedin. Bilmiyor muydun, onu ziyaret etmiş olsaydın, beni onun yanında bulurdun.

-‘Ey Âdemoğlu! Senden yiyecek istedim ama beni doyurmadın.’ buyuracak. Âdemoğlu ise

-‘Ya rabbi! Seni nasıl doyurabilirdim ki? Sen âlemlerin rabbisin?’ diyecek. Allah şöyle buyuracak:

-‘Bilmiyor musun, falan kulum senden yiyecek istedi de onu doyurmadın. Bilmiyor muydun ki, onu doyurmuş olsaydın, onu benim nezdimde bulacaktın. Ey Âdemoğlu!

-Senden su istedim, bana su ikram etmedin?’ Âdemoğlu

-‘Ya rabbi! Sana nasıl su ikram edebilirdim ki? Sen âlemlerin rabbisin?’ cevabını verir. Allah da ona şöyle buyurur:

-‘Falan kulum senden su istedi. Ancak sen ona su vermedin. Ona su ikram etmiş olsaydın, bunu benim nezdimde bulacaktın.” (Muslim, Birr, h. no: 43).

MÜTEŞABİHAT: “Allah’ın eli” “Allah’ın yüzü” gibi Kur’an’da geçen ifadelere “Müteşabihât” denir. Allah, olmuş ve olma ihtimali olan, akla ve hayale gelen her şeyden başkadır, şey olmadığı için hiç bir şeye benzemez, örneği bulunmadığı için hiç bir şeye benzetilemez. Bu ifadeler “Allah’ın Şe’ni, Kudreti Rahmeti cömertliği lutfu himayesi yardımı şeklinde yorumlanır.

http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=430375

https://sorularlaislamiyet.com/allahin-eli-anlamindaki-sifati-nasil-anlamaliyiz

DERT- HASTALIK, GENÇLERE NEDEN RAHMÂNÎ BİR NİMET VE HEDİYEDİR

– Hayır gördüğünde şer, şer zannettiğinde hayır vardır bilemezsin der ayet.

– Öyle gençler vardır ki hastalık ve dertler içinde adeta embriyo ve de kundakta bebek gibi sarmalanmış da, gençlik hevesatıyla dünyanın günah çamurundan korunmuş, ahirete yönelmelerinin önü açılmıştır.

– O bela ve musibetler vazifesini icra edecek, ardında çektiğin acılara makabil, o sabrın peşin ödülü manevi hazzı ve huzuru bırakacaktır. Burası hizmet yurdu ücret esas ukbada verilecektir.

– Demek ki bazen hastalık sana sağlık kazandırır, dertler asıl derdine derman olur.

Kimileri servet ve sağlık içinde çakır keyif hoyrat bir hayat sürer ki o, onun için esas dert ve hastalık sayılır. Şikayet değil şükret.

DERT VE HASTALIK CEBRÎ İTİKÂF, LUTFÎ İNZİVÂ, İHSANÎ SIRRÎ TENEVVÜR SAYILIR

Hz.Adem’e “Yere inin” emri, Hz.Nuh’un gemiye, Hz.İbrahim’in ateşe, Hz.İsmail’in bıçak altına, Hz.Yakub’un hasrete, Hz.Yusuf’un kuyu ve hapse, Hz.Musa’nın çöllere, Hz.Eyyüb’ün yatalak hastalığa, Hz.Yunus’un dalgalı denize, Hz.Zekeriye ve Hz.Yahya’nın idamlığa, Hz.İsa’nın çarmıha, Hz.Muhammed’in (S.A:V.) Hira Sevr ve Hicret’e, Ashab-ı Uhdud’un ateşli hendeklere, Eshab-ı Kehf’in mağarada derin uykuya alınması gibi konuları hep bu çerçevede ele alabiliriz.

– Allah verir. Verdiğini alır. Aldığını karşılıksız bırakmaz.

Allah karşılıksız verir. Karşılık verene hesapsız verir.

Kul çoğu zaman ya hesap bilmez ya hesap etmez ya da hesapta hata eder karıştırır.

Rabbini unutur, kendini de unutmuş; yanlışlarını, eksik ve kusurlarını görmez olur. Ama sonunda Rabbisiyle onu yine Rabbisi buluşturur.

– “Kulum nereye gidiyorsun?” (Tekvir/26) dercesine tutar onu; onu kendinde tutar.

– Bir de huzuruma bu kirlenmişliğinizle; ibadetlerde eksik iyiliklerdeki kesik hallerinizle mi geleceksiniz dercesine, kulunu arınmaya alır gurbette kurbet noktasında tutar.

– Dert ve hastalıklar inanın; Rabbisi tarafından kulunun zorunlu kendinde tutulma anlarıdır. O’nun senden vazgeçmediğinin müşfik ilanlarıdır.

– Sen O’ndan vazgeçmezsen mümkün mi ki O senden vazgeçsin.

İşte bütün dert ve hastalıklar, Allah lutuflarının en latif, ihsanlarının en hüsünlü, ikramlarının en kerametli, hikmetlerinin en münbit alanlarını teşkil eder.

DERT VE HASTALIĞIN İÇ SÎMÂSINA DİKKAT ET

GEÇMİŞ VE GELECEĞİ İYİ ETÜD ET

ZAMANA HÜKMET

Geçmişlerin geçmişlerini incele.

Yıllarca hasta yatağında çeken Hz.Eyyûb (A.S.) aklına gelsin. Beden ve maddi hayatın zararları mı kalp ve ebedi hayatın zararları mı farkına var. Her Peygamber, Sahabe ve salih kişilerin başlarına gelenlere karşı, sabır ve diri kalışlarını hatırla. Cennetin bu hallilere tebessüm ettiğini farket.

Kendi geçmişini incele.

Daha önceki sıkıntıların gittiğinde nasıl ki üç ferahlık hissettin;

— İyi ki günahlara değil sıkıntıya düşmüşüm, zevalleriyle bırakacakları elemlerden kurtulmuşum; “Oh elhamdülillah!” diyorsun.

— Yaşadığım o eski sıkıntılar zevaliyle yerini şükre, manevî lezzete bırakmış diyerek oh ile hamdediyorsun.

— Yaşayacağım nice güzellikler var. (Günahlardan korunma ve arınma, sevap ve manevî derece kazanma)

Ve zamanın efendisi olmaya bak!

Bulunduğun her an geçmiş olmak zorunda.

Belli ki dert içinde geçen her ânın, geçmişe geçtikçe, öncekiler gibi oh dedirtecek geçmiş ânlara dönüşüyor

Böylece gelecek ânları da o lezzetli geçmiş ânlara çevirecek sırrı, tılsımı, simyayı elinde tutuyor adeta zamana hükmeden, tüm zamana manevî hayat rengi basan zaman efendisi oluyorsun.

“Kimler neler yaşamış benimki de geçer. Bu da geçer yahu!” de, şikayet yerine şükret.

DÜN BUGÜN YARIN ve TEK BAKIŞ

Bugün, dert ve Hastalık var. Acı elem getirir. Tamam!

Fakat her dert, önceki dert ve hastalık elemlerinin gitmesinin ve sevabının manevi ruhi lezzetini de beraberinde getirir. Yarınlar için de şükür ve cennet bilincini yeşertir.

Yarın yok yarınki hastalık yok. Yoktan elem yok; elem yoksa endişe ve üzüntü de yok. Yok günler için evhama gerek yok.

Hem yok’a endişe duyacaksan elemli yok’a endişe neden. Onun yerine sağlıklı mutlu yok’a sevinç duymamak neden?

Dün yok yarın yok, dündeki yarındaki dert hastalık yok. Yok’a endişe neden?

Bugüne rahatlıkla yetebilecek sabır ve moral gücünü hayali yoklara çarçur etmek neden? Rahman’a odaklan “Ya Sabûr” de!

DERT-HASTALIK, SAĞLIK VE HUZURUNU ELİNDEN ALMIYOR, ANLAM VE DEĞERİNİ ARTTIRIYOR, ANLAMANI SAĞLIYOR.

Biteviye rutin süregelen şeye karşı dikkat ve farkındalık zamanla kaybolur, insan sürekli gördüğünün değerini görmez olur. Varlığında kıymeti bilinmeyenin değeri yokluğunda belli olur. Yokluğundaki talep ve hasret lezzeti varlığındakinden kat kat fazla olur.

Karanlığı bilmeseydik ışık bu kadar aranır olur muydu? Sıcakta yanmasaydık soğuk, soğukta donmasaydık sıcak özlenir miydi? Hele açlık olmasaydı koşturur muydu insanlar bir dilim ekmek bir bardak su için? Bir de hastalık ve dertler bilinmeseydi sağlık ve mutluluk için onca yatırımlar ve çalışmalar yapılır mıydı?

Ama en önemlisi insan, madde içinde maneviyatı, dünya içinde ukbayı, beden içinde kalbi, günah içinde tövbeyi, zorluk içinde kolaylığı, nimet içinde şükrü, bilemeyecek bulamayacaktı.

Dünya sıfır problem mekanı değil. Hayat kundaktan mezara, iğneden ipliğe zirvede mükemmellik yeri hiç değil.

Dünya problemlerin çözümüyle, kazanılacak mükemmelliğe doğru meşakkatlerle mücadele ve inkişaf yeri.

Bu kulvarda ve pistte yürümek istemeyenler kendilerini sadece sefahetle ya da tenperverlikle avutabilirler.

DERT-HASTALIK, MÜSTESNA GÜNAH TEMİZLEYİCİSİ, İSTİMDAD DİLEKÇESİDİR

Beden temizliği gibi ruha bulaşmış günah kirlerinin temizliği (Tövbe, ibadet, salih ameller yanında) bela musibet ve hastalıklarla da temizlenir. Hastalık, olgun meyvanın ağaçtan dökülmesi gibi günahları döker. Her sıkıntı, ayağa batan diken başa giren ağrı bile bir kısım günahları siler.

Her dünya dert ve hastalığı genellikle muvakkattır ve fani bedeni tehdit edebilir. Kalpteki hastalıklar ise manevi bedeni, ebedi hayatı.

Geçici olan ve iman ve sabır gücüyle üstesinden gelinebilecek bu dünya dertlerinin esas işlevi, sonsuz hayatın kirlerini temizlemesi ve ebedi hastalıklarından kurtaran ilaç olmasıdır.

Mazlumun mağdurun dertlinin yoksulun, hastanın acz ve zaaf içindeki istimdad eden nâçâr hüzünlü hali ve feryadı, bir gaflet yırtıcısı ve yıkıcısı rolü üstlenir.

Semalara uzanan yollardaki engelleri kaldırır.

Bir Kimse’si olduğunu bilmesinden kaynaklı, büyük inanç ve dua sürûru altında kalan dert ve hastalıkları küçülür, küçük kalır, erir gider.

Her cefaya gül gül ki o da gülsün küçülsün etsin tebeddül.

DERT-HASTALIK-ÖLÜM ENDİŞE VE EVHAMI DERDİ ARTTIRIR

Tıbbî ve psikolojik bir gerçektir ki kaygı üzüntü stres panik evham depresyon gibi olumsuz duygu düşünce ve tutumlar, iyileşmeyi geciktiren, ruh sağlığını bozan ve yeni rahatsızlıkları tetikleyen, bazen de ziyadeleştiren durumlardır.

Doğal olarak bedensel ve ruhsal hastalıklar birbirini etkiler. Her endişe derdi ikileştirir.

Ele aldığımız maddelerdeki açılardan bakılarak, iradenin kavgası verilerek, Hakka inanç rıza dua ve teslimiyet içinde yaklaşım, dert ve hastalıkların hafiflemesine, kökünün kesilmesine, kişinin sabır içinde ayakta durmasına sebep olur.

Aksi durumda süregelen endişeler o kişiyi ümitsizliğe, şikayet ve feverana sürükler. İlahî Hikmet ve Rahmeti tenkid, itham bazen de inkar eder duruma düşürebilir.

Şükür nasıl nimeti arttırır, şikayet ve isyan da maddî manevî rahatsızlığı çoğaltır.

Evham-Vesvese, basit gibi görünen bir sıkıntının bazen bir düşüncenin, üzerinde durdukça şişmesine büyümesine ve insana zarar verir hale gelmesine yol açar. Kovana iliştikçe arıların insanı sarması gibi.

Ölüm endişesi, inanç bilgisiyle psikolojik yardımla kolayca aşılabilir.

İnanan için ölüm, külfetli hayat görevinden terhis, dünya meydanındaki talim ve imtihanından paydos, ebedi âleme gitmiş dost ahbab ve akrabaya kavuşma vesilesi, geçici vatandan hakiki vatana dünya zindanından cennet sarayına geçiş, Rahmetle ve ebedi huzurla buluşma başlangıcı kapısı.

Ölüm endişesi olacaksa bu, daima ümitle dengelenmiş, kulluk ve dua ile öncelenmiş günahkar gitme ve hesap endişesi şeklinde olmalı.

Endişeye boşa harcayacağına enerjiyi, ölüm sonrasını tanımaya ve hazırlığa harcamalısın.

Ölüm yoksa endişe neden Varsa ölüm yok ki beden

Endişe canda demek ölüm yok Endişeyi yok eden ümit çok

DERT- HASTALIK, ÖLÜM SONRASI İÇİN KENDİ TÜRÜNDEN VE DERECESİNDEN SONSUZ YATIRIMDIR

Önce şunu bilmeli:

İki dert ve korku iki zorluk ve yokluk bir arada bulunmaz.

Dünya ahiretin rağmına işler.

İki huzur ve emniyet iki rahatlık ve bolluk da öyle.

Nefis esas cennet içindir.

Sonra şunu da bilmeli:

Her dert korku zorluk ve yokluk ne kadar ağır ve çok ise ödülü de o derece yüksek olur.

Dünyayı bu dünyada görenler gibi göremeyenler (âmâlar) kabirde berzahta hatta cennette görenlerden daha ziyade görür hale gelirler.

Kur’an’ın dediği gibi dünyadaki o amellerinize, çektiklerinize ve mahrumiyetlerinize karşılık hadi burada en hoş şekilde yeyin için! (69/24)

Bu sebeple musibetlerin en ağırı en yüksek dereceli Nebilere velilere gelmiyor mu zaten?  Bu nurani kafileye katılma payesini taşımak istemez misin?

Evet dert ve hastalıkların bir kısmı var ki eğer ölümle neticelense, manevî şehid hükmünde şehadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir. Doğum ameliyat boğulma yanma gibi.

Olmasaydı manası güzel onca dert ve hastalık,

Verir miydi onları en sevdiklerine yüce Halık.

DERT-HASTALIK, ŞEFKAT PSİKOLOJİSİNİ BESLER, AİLE-AKRABA-UHUVVET-MUAVENET İLİŞKİSİNE HAYAT VERİR

Bir derde ve hastalığa dûçâr olan insan, yalnızlık kimsesizlik ve ilgisizlik girdabına düşmediği gibi, kendisini şefkat ve merhametle coşmuş yürekler ve yoğun ilgi ve ziyaret ortamında bulur; moral ve teselli bulur.

İnsan sağlık ve varlık içinde, sorunsuz bir hayatta doğal olarak kendisine odaklanır fakat çevresine yabancılaşabilir.

Dert ve hastalık içine girdiğinde ise yine kendisine odaklanır fakat farklı olarak çevresi de ona yönelir, ilgi görür dualar alır; hüznün tatlı meyvelerini vereceği semeredâr bir mevsime geçmiş olur.

Yoksulluk açlık bilmeyen zenginin oruçla fakirlerin halini anlaması empati kurması gibi o da kendi gibi dertli ve hastaların halini içinde daha derinden hisseder. Yardım olarak en azında dualarıyla o da bu örfâneye iştirak eder.

Öte yandan dertlinin mazlumun hastanın duası daha makbuldür ve dua eden sevap kazanır.

Dertli ve hastayı ziyaret edene, yardım edene özellikle bakımını yapana ayrı sevap  var.

Dert ve hastalık adeta bulunduğu çevrede bir sevap, hayır ve nur hâlesi oluşturuyor, kovasını kapan ondan istifade ediyor.

Celal içinde Cemal; gök gürültüsü şimşek içinde yağmur, gülde diken, doğum sancısında evlat gibi, Mevla şer görünen dertler içinden çok insana nice dermanlar hayırlar çıkarıyor.

İman ve ibadetler her derde ilaçtır. Gaflet sefahet ve nefsin hoşuna giden meşru olmayan zevkler o ilacın tesirini kırıyor. Dert ve hastalıklar ise gafleti kaldırıyor, günah lezzetlere olan iştahı kesiyor, günah keyiflere gitmeye engel oluyor. İman ve ibadetle bir başka buluşturuyor.

DERT BELA MUSĪBET, ÇÜRÜKLERİ AYIKLAR HASLARI KORUMAYA ALMIŞ OLUR.

DERT BELA MUSİBET, HASLARI DÜNYA ÇAPINDA ÇAPLI VAZİFELERE HAZIRLAR.

drmavi diğer yazılar yazilardrmavi-1/ yazilardrmavi-2/

kurannuru
youtube
nayikalbim
youtube
kurannuru
dailymotion
nayikalbim
dailymotion
turkavaz
dailymotion
nurukuran
dailymotion
turkokul
dailymotion
dindersi
wordpress
zihindenkalbe
youtube
kurannuru
twitter
kurannuru
facebook
cepdersdin
wordpress
cepdersdin
youtube
cepdersdin
twitter
cepdersdin
facebook
1 içinde yayınlandı | Yorum bırakın